SABAH gazetesi yazarı Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’la üniversitedeki çalışma odasında buluştuk ve yüzlerce kitabın olduğu kütüphanesi üzerine konuştuk. Kahraman sevdiği yazarların bütün kitaplarını alıp okuyan gerçek bir kitap kurdu
Entelektüel yazılarından tanıdığımız Hasan Bülent Kahraman dört yasından beri kitap okuyor. Kitaplarla bambaşka iliskisi oldugunu söyleyen Kahraman’ın Kadir Has Üniversitesi’ndeki çalışma odasına konuk olduk. İçeri girer girmez kitap yığınları ve ağzına kadar dolu kütüphaneden gözlerimizi alamadık. Kahraman bir kütüphane kurmak isteyenlere bütüncül olmalarını ve sevdikleri yazarların bütün kitaplarını edinmelerini öneriyor.

– Kütüphanenizde yaklaşık kaç kitabınız var?
Kitaplarımı hiç saymadım. Bazen saymaya kalkıyorum, anlamsız buluyorum. Çünkü evimde, sandıklarda, annemin evinde kitaplar var. Benim kitaplarla yaşadığım iliski, bambaşka bir iliski. J. Luis Borges “Ben yasamadım, okudum” der. Bunu kendim için de söyleyebilirim. Zamanında “Türkiye’nin en çok okuyan insanı” oldugum üzerine saçma iddialarda bulundum. Gerçekten sözüme sadık kaldım. Uzun süre ögrencilerim okuma hızıma yaklaşamadı. Tabii yasım ilerleyince hayat beni başka meşguliyetlere itti. O zaman da ögrencilerim beni yakaladı ama geçemedi. Simdi belki artık geçiyorlar, diyebilirim. Okumanın uyuşturan bir yanı da var. Hâlâ kelimenin gerçek anlamıyla gece gündüz okuyorum. Ben çok az uyurum. Bu alışkanlığım da daha fazla okumamı sagladı. Daha fazla okumak için uyku saatlerimi azalttım.

AYNIuntitled0op KİTAPTAN ÜÇ DÖRT TANE ALDIĞIM OLUR
– Saymadıysanız kitaplarınızın listesini de yapamamışsınızdır…
O gerçekten büyük bir dert. Benim kitaplığım tamamen işlevsiz bir kitaplık, bunu itiraf edebilirim. Bunu bir eksikliğim olarak görüyorum. Evin ortasında dag gibi yığılmış kitap kümeleri var. Ben alıyorum ya da dışarıdan geliyor. Bunların arasında kitap aramak bulmak mümkün degil. Bu nedenle ihtiyacım olan kitapları kütüphanelerden temin ediyorum ya da gidip bende var oldugunu bile bile tekrar satın alıyorum. Kimi zaman aynı kitabın üç dört kopyasıyla karşılaşıyorum. Bu kendime karsı bir ölçüsüzlük, kitaba karsı da haksızlık. Yakında bir asistanım listeleme isini halledecek.
– E-kitaplarla aranız nasıl? Dijital ortamlar sizce kütüphanelerin gelecegini değiştirecek mi?
Kitap bundan sonra bir nesne olarak iyi tasarlanmış ya da bir fetiş nesnesi olarak varlığını sürdürecek. Ama elektronik ortam bu isi devralacak, bundan zerre kadar kuşkum yok. Kitapları çok seviyorum, satın alıyorum ve kitabın sayfasına, kapağına en ince ayrıntısına kadar bakıyorum. Bundan da büyük haz alıyorum. Ama elektronik kitabı çıktığı ilk günden bu yana satın alıyorum. E-kitaptan zevk almayan gerçek bir kitap tutkunu olamaz.
– E-kütüphaneniz var mı?
Evet var ve dijital ortamdan yararlanıyorum. Hayatım boyunca yanıma sınırlı sayıda kitap almanın üzüntüsünü yasadım. Üstelik hiçbirini o yolculukta okumayacağımı bile bile. Önemli olan onlarım benim yanımda olmasıydı. Sırf bu arzumu gerçekleştirmek için yanımda sandıklar ve birçok bavul taşıyordum. Simdi bir akıllı tabletin içine bütün Freud’ları, Stendhal’leri ya da Shakespeare’leri sığdırmak mümkün. Bunlarla birlikte yolculuk yapmak beni mutlu ediyor. Üstelik kitap çıkmadan elektronik halini satın almak mümkün.
– Ileride kitaplarınızı ne yapacaksınız?
Sabancı Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi’ne binlerce kitap hediye ettim. Yakın zamanda bir daha ayıklama isine girip bir yerlere vereceğim.
– Okurken ritüelleriniz var mı?
Benim en temel ritüelim, en zor şartlar altında okumak. Dört yasımdayken okuma yazmayı söktüm ve mum ısında kitaplar okudum. O çocukluğumun ritüeliydi. Teorik bir kitap okuyorsam mutlaka masada okurum. Çünkü harıl harıl fiş çıkarırım. Ama edebiyat okuyacaksam mutlaka uzanıp okurum. Çok uzun okuma maratonlarımı daima uzanarak yaptım. Yazarken daha kemikleşmiş ritüellerim var. Çünkü yazmaya baslamadan önce hayatı durdurmam gerek. Bu nedenle yazarken puro içerim. Büyük bir puro içicisi degilimdir ama 1984’ten beri seçici bir puro içicisiyim. Bir puro yaktığım zaman hayatın durduğuna inanırım. Bir diğer alışkanlığımsa su; yalnız olsam bile odamın kapısını kapatırım. – Seyahat sırasında da kitaeep alır mısınız? – Tabii. Kitapçıları ve büyük kütüphaneleri dolaşmaktan keyif alırım.
– Yurtdışında gördüğünüz kütüphanelerden en çok hangisini beğendiniz?
Dünyanın her yerinde kitapçıya ve kütüphanelere gittim. Büyük kütüphanelerde kalmak ve çalışma sansım oldu. Bunlardan bazıları Columbia Üniversitesi’nin Butler Kütüphanesi ve Michigan Üniversitesi’nin Firestone Kütüphanesi. Her birinde yaklaşık 6 milyon kitap var. Columbia Üniversitesi’ndeyken bana departmanda degil, kütüphanede bir çalışma odası vermelerini istedim. Elimdeki isle uğraşırken sıkıldığımda odamdan çıkıp milyonlarca kitap içerisinde dolaşmakla elde ettigim tatmini başka hiçbir yerde yasamadım.

ESKİDEN BİR KİTAP İÇİN AYLARCA BEKLERDİK
– Arayıp bulamadığınız bir kitap var mı?
Eskiden vardı, artık yok. Bu isin fetişistik bir kısmı. Bir kitabı okumak için almak istersiniz. Artık dünyada internet var. Eskiden okumak istediğim kitaplar ve okumayacaksam bile edinmek istediğim kitaplar vardı. 1970’li yıllar hatta 1980’ler Türkiyesi, entelektüel açıdan bir çöldü. Kitap almak için neler çektiğimi anlatsam hayret edersiniz. Yurtdışından kitap getirtmek için bankaya fatura getirtiyorsunuz, banka sizi merkez bankasına yönlendiriyor. Günlerce bekliyorsunuz ve altı ay sonra döviz izni alıyorsunuz, parayı yurtdışına gönderiyorlar. Kitap ancak bir yıl sonra elinize geliyor. Böyle bir Türkiye’den bugüne geldik. ABD’deki bazı kitapçılar Türkiye’ye kitap göndermiyordu. Bu nedenle ABD’de birkaç posta kutusu kiraladım ve birileri o kitapları biriktirip bana gönderdi. Dünyanın masrafını yapıyordum. Internet de hayatıma böyle girdi. Ikinci el kitapları uluslararası arenada internet sayesinde satın almaya basladım. Simdi de ulaşamadığım kitaplar var ama bu artık eskisi kadar büyük bir hasret degil. Yurtdışındaki büyük kütüphanelerde bu hasretimi bir nevi giderdim. 10. yüzyılda basılmış kitabı elde etmek istemem. Arkeolojik kitap tutkunu degilim. Ben kendi dünyamın kitaplarına ulaşmaya çalışırım. Benim meselem de bu kitapların birinci baskılarına ulaşmak.
– Simdi artık sadece internetten mi kitap alıyorsunuz? Kitapçılara gitmez misiniz?
Kitapçıya gitmek ve kitaplarla uğraşmak dünyadan soyutlanmak, kitapla bir tür savaş yasamak, sevdiğiniz yazarın kitabını bulma sevincini yasamak, hesaplaşacağınız kitaplarla karşılaşmak, yeniden görünce ahbabı tanımanın heyecanını kitapçılarda yasamak bambaşka bir duygu.
– Pek çok kisi kütüphanesine kimsenin bakmasına ve karıştırmasına izin vermez. Siz de bu korumacı kategoriye giriyor musunuz?
Tabii. Insanların kitaplara bakıp isimler kazanmalarını çok severim. Bu dediklerimi eleştirebilirsiniz ama ben daima anormal bir adalet ve doğruluk tutkusunun mahkumu oldum. Hak etmeyen kisinin o seye sahip olmasını ve onunla uğraşmasını istemem. Ben her seyimi bölüştüm ama bir şartla, bölüştüklerimin yerinde harcanmasını isterim. Kitaba saygı duymayana vermem. Entelektüel dünyanın içinde olan biriyse, kütüphanemi ve ilginç yapıtları gösteririm. Benim evime zaten en fazla bes kisi girer. Onun dışında zil çalınca kapı açarım ya da telefona bakarım. Ama eskiden her gün öğle yemeğinden sonra ögrencilerimle bir tür salon toplantısı yapardım. Ögrencilerim odama gelirdi, iki saat bendeki kitapları serbestçe tartışırdık. Hatta kitaplarımın bir kısmını ögrencilerim alıyor. Hak ettiklerini düşünüyorum, onların almasının hiçbir mahsuru yok.

TÜRK EDEBİYATI YİTİK BİR KITA
– Hiç Türk yazar ismi saymadınız. Kitaplarını okuduğunuz bir yazarımız yok mu?
Bu gerçekten zor bir soru ama cevap vermem gerekirse Halit Ziya Uşaklıgil çok önemli bir yazar. Türk edebiyatı aslında bir bütün olarak yitik kıtadır. Türk edebiyatında klasikleşmiş yazar dediğinizde her kafadan bir yazar ismi çıkıyor. Bugün Hüseyin Rahmi’yi ya da Halit Ziya’yı okuyan var mı? Türkiye’de galiba gençler bir romanı okuyor: Oguz Atay’ın Tutunamayanlar’ı. Gerçekten kült roman oldu. Teknikler göz önünde bulundurulduğunda modern bir yazar olarak Attila Ilhan’ı söyleyebilirim. Günümüzden isimler vermek gerekirse de Orhan Pamuk ve Selim Ileri gerçekten kıymetli yazarlar. Ama döne döne okuduğum isim Nâzım Hikmet. Siirin ötesine geçen duyarlılıkları itibariyle o çok önemli bir isim benim için.
– Kitapları orijinal dillerinden mi yoksa çevirilerini mi okumayı tercih edersiniz?
egfdeTabii ki orijinalinden okumak isterim. Ben de kendime göre yabancı diller bilip okuyabilen biriyim. Karamazov Kardeşler’i inandığım bir çevirmenden niye Türkçesini de okumayayım? Tabii ki de Lawrence Durrell’ı orijinal dilinde okuduğum zaman “Allah Allah!” dediğim ya da Shakespeare’i okuduğum zaman çığlıklar attığım oldu. Türkçeye çevrilen bazı kitaplar var ki insana büyük okuma zevki veriyor. Simdi artık çeviri alanında büyük mesafeler kaydedildi.

HER YIL DOSTOYEVSKI’NİN BİR ESERİNİ OKURUM
– Başucu kitaplarınız hangileri?
Dostoyevski’nin eserleri. Aslında benim bir alışkanlığım var. Her yılbaşı gecesinde düşünürüm ve o yıl bütün yapıtlarını okuyacanım bir yerli, bir de yabancı yazar seçerim. Ama her yıl mutlaka Dostoyevski’den en az bir yapıt okurum. Bir diğer favori yazarım Samuel Beckett’tir. Onun romanlarını da severim ama asıl oyunlarını okumaktan büyük keyif alırım. Benim için 20. yüzyılın Dostoyevski’si Beckett’tir. Tabii Sofokles ve Shakespeare de vazgeçemediğim isimler arasında yer alıyor. Ben genellikle bir yazarın bütün yapıtlarını alır ve okurum.

Ece ULUSUM

http://www.sabah.com.tr/kitap/2014/04/12/elektronik-kitaplar-gercek-kutuphanelerin-yerini-alacak

Related Posts

Kalben: Sürekli parlayamam

Ediz Hafızoğlu ve Çağrı Sertel: Transparan takılıyoruz

Ezhel’in annesi Ulya Turgut: Çocuğumun arkasındayım

Caz ve dahası

Lezzetli ama hep aynı Cappadox

‘Biz öyle çocuklar değiliz’